İhtiyaç Nedeniyle Konut Tahliye Yargıtay Kararları
-
Mahkemece açılacağı bildirilen büfe için herhangi bir işyeri ruhsat başvurusu yapılmamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, işyeri ruhsat başvurusu daha sonra da yapılabileceğinden, bu hususun başlı başına ihtiyacın samimi olmadığını kanıtlamaya yeterli olmadığı açıktır. Mahkemece yapılacak iş; dava konusu kiralananın yapılacak işe uygun olup olmadığına ilişkin bilirkişi kurulundan Yargıtay denetimine elverişli ve ayrıntılı rapor alınarak dinlenen tanık beyanları da değerlendirilmek suretiyle ihtiyaç iddiası ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken, hukuki olmayan sebebe dayanarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Davacı, dava konusu kiralananı 02.12.2014 tarihinde kızının büfe ihtiyacı için satın alarak taşınmaza malik olduğunu, 10.12.2014 tarihli ihtarname ile işyeri ihtiyacının ve sözleşmenin süre sonunda yenilenmeyeceği hususunun davalıya bildirildiği halde tahliyeye yanaşmadığını belirterek davalının kiralanandan tahliyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, ihtiyaç iddiasının samimi olmadığı gibi kiralananın da yapılacak işe uygun olmadığını, davacının başka taşınmazları olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, ihtiyacın samimi olduğu hususu davacı tarafça ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Somut olayda; Davacı kızının ev hanımı olduğunu, kiralanın kızı tarafından büfe olarak işletileceğini ve tecrübeli olduğunu belirtmiş, dinlenen tanıklar bu iddiayı doğrulamışlardır. Mahkemece açılacağı bildirilen büfe için herhangi bir işyeri ruhsat başvurusu yapılmamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, işyeri ruhsat başvurusu daha sonra da yapılabileceğinden, bu hususun başlı başına ihtiyacın samimi olmadığını kanıtlamaya yeterli olmadığı açıktır. Mahkemece yapılacak iş; dava konusu kiralananın yapılacak işe uygun olup olmadığına ilişkin bilirkişi kurulundan Yargıtay denetimine elverişli ve ayrıntılı rapor alınarak dinlenen tanık beyanları da değerlendirilmek suretiyle ihtiyaç iddiası ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken, hukuki olmayan sebebe dayanarak yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
Davacı kiracının dava konusu kiralanana taşınırken ve kiralanandan ayrılırken yaptığı taşınma /nakliye masraflarının süresinden önce fesih nedeniyle uğranılan zarar (menfi zarar) ya da faydalı ve zorunlu masraf kapsamında değerlendirilmesi ve talep edilmesi mümkün değildir. Buna yönelik istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Davacı -Karşı davalı; Taraflar arasında düzenlenen 01.01.2015 tarihli sözleşme ile davalının taşınmazında kiracı olarak bulunduğunu ancak davalının 10 gün geçmeden 09.01.2015 tarihi itibariyle taşınmazın tahliyesini istediğini, davalı kiraya verenin bu baskıları nedeniyle taşınmazı 11.01.2015 tarihinde tahliye ederek anahtarları davalı kiraya verene teslim ettiğini; Taşınmaza ait kombi ve doğalgaz tesisatı ile sözleşmeyi tamamen yenilediğini, bunun için 2.400 TL, su tesisatının hasarlı yerlerinin tamiratı, klozet montajı ve yenileme ile vana, lavabo dolabı, musluk iş ve işçiliğine 500 TL , sıhhi malzemelerine 560 TL, pimapen ve cam işlerine 945 TL, elektrik işlerine 500 TL, boya malzeme ve 3 günlük işçiliğine 1.000 TL, Digitürk kurulumu için yeni eve naklederken 45 TL , tahliye edince yeni evde 45 TL, klima montajına ve ayrılırken demontajına 600 TL, eve taşınırken 1300 TL,evden ayrılırken 1.100 TL taşınma masrafı olmak üzere toplam 9.495 TL masraf yaptığını, klima hariç satın alınan tüm malzeme ve işçiliğin mecurda kaldığını, ayrıca bu olaylar nedeniyle ailesinin manevi huzurunun da zarar gördüğünü belirterek 9.495 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı -Karşı davacı, asıl davanın reddini dilemiş, açtığı karşı davada ise kiracı olan davacı-karşı davalı söküp götürmüş olduğundan taşınmaza tekrar kombi almak ve taktırmak için harcadığını belirttiği 1.330 TL miktarında maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile 7.268,18 TL’nın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline; Karşı davanın ise reddine dair verilen hükmün davalı tarafça temyizi üzerine, Dairemizin 16.11.2017 tarih ve 2017/4845 Esas, 2017/16092 Karar sayılı ilamı ile davalının karşı davaya ilişkin temyiz itirazlarının reddine, asıl davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince ise ; kiracı olan davacı-karşı davalı tarafından kiralanan taşınmaza yönelik yapılan tadilat ya da masrafların zorunlu ve faydalı masraf niteliğinde olup olmadığı saptanarak, zorunlu ve faydalı masraf olduğunun belirlenmesi halinde imalat tarihi itibariyle yıpranma payı düşülmüş bedellerinin tahsiline karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesinin doğru olmadığından bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda mahkemece, asıl davanın kısmen kabulü ile maddi tazminata ilişkin 7.268,18 TL’nin davalıdan tahsiline ; Karşı davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Davacı kiracının dava konusu kiralanana taşınırken ve kiralanandan ayrılırken yaptığı taşınma /nakliye masraflarının süresinden önce fesih nedeniyle uğranılan zarar (menfi zarar) ya da faydalı ve zorunlu masraf kapsamında değerlendirilmesi ve talep edilmesi mümkün değildir. Buna yönelik istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, iktisap ve mesken ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili yargılama aşamasında sunduğu dilekçesinde, davacının 16/05/2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile başka bir taşınmazda kiracı olduğunu bu nedenle davacının ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Kimlerin ihtiyacı için tahliye davası açılabileceği 6098 Sayılı TBK.nun 350.maddesinde sayılmıştır. Sözü edilen madde hükmüne göre kiralayan, kendisinin, eşinin, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin konut (veya işyeri) ihtiyacı için dava açabilir. İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Olayımıza gelince; davacının halen kirada oturmakta olduğu hususu dosya kapsamı ile sabit olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece her ne kadar davanın ispatına yönelik tanık delili bildirilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, konut ihtiyacına dayalı davalarda ihtiyaçlının kirada oturması ihtiyacın varlığı açısından yeterlidir. Davacının kirada oturduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığına göre ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kabulü ile davalının tahliyesine karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı kiralananın tahliyesi davasına dair karar, davalı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, mesken ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı tüzel kişilik, şirket ortağı A. K.’ın konut ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesini istemiş davalı, ihtiyacın davacı şirkete ait olmadığından davanın reddini savunmuştur.
Türk Borçlar Kanununun 350/1. maddesinde, kiraya verenin kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, kiralananın tahliyesini isteyebileceği hususu düzenlenmiştir. Tüzel kişiliğe sahip limited şirket de ancak kendi ihtiyacı için dava açabilecektir. Bu durumda mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile tahliye kararı verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 16/11/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının 01/04/2011 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile başka bir taşınmazda kiracı olduğunu, davacının ev sahibinin davacının kiracısı olduğu daireyi boşaltmasını istediğini, davacının kirada bulunduğu taşınmazdaki binanın altında iki aydır ortaya çıkan pis su gider birikintileri, böcek ve sivrisinekler nedeniyle ikamete elverişli olmadığını, enfeksiyon nedeniyle davacının bebeğini kaybettiğini bu nedenle davacının ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Kimlerin ihtiyacı için tahliye davası açılabileceği 6098 Sayılı TBK.nun 350.maddesinde sayılmıştır. Sözü edilen madde hükmüne göre kiralayan, kendisinin, eşinin, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin konut (veya işyeri) ihtiyacı için dava açabilir. İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Olayımıza gelince; davacının halen kirada oturmakta olduğu hususu dosya kapsamı ile sabit olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece her ne kadar davacının tahliye tehdidinin ispatına yönelik delil bildirilmediğinden ve tahliye tehdidini ispat edemediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, konut ihtiyacına dayalı davalarda ihtiyaçlının kirada oturması ihtiyacın varlığı açısından yeterli olup, ayrıca tahliye tehdidi altında bulunması gerekmemektedir. Davacının kirada oturduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığına göre ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kabulü ile davalının tahliyesine karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 06.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yeni malikin açtığı ihtiyaçtan tahliye davasında, iktisabın muvazaalı olduğu savunması bu dava içerisinde dinlenemez. Konut ihtiyacına dayalı davalarda ihtiyaçlının kirada oturması ihtiyacın varlığı açısından yeterlidir.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, iktisap ve mesken ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili yargılama aşamasında sunduğu dilekçesinde, davacının halen başka bir taşınmazda kiracı olduğunu, dava konusu taşınmazın eşinin iş yerine daha yakın olduğunu bu nedenle davacının ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, davacının iddiasının samimi olmadığını mülkiyetin muvazaalı olarak devredildiğini, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece davacının iyiniyet kurallarına aykırı davranması ve muvazaalı devir sebebi ile davanın reddine karar verilmiştir.
6098 Sayılı TBK.nun 350. madde hükmüne göre kiralayan, kendisinin, eşinin, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin konut (veya işyeri) ihtiyacı için dava açabilir. İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Olayımıza gelince; davacının halen kirada oturmakta olduğu hususu dosya kapsamı ile sabit olup, esasen bu husus mahkemenin de kabulündedir. Mahkemece her ne kadar tahliye davası açma hakkının elde edilebilmesi amacıyla satışın muvazaalı yapıldığından bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de, yeni malikin açtığı tahliye davasında iktisabın muvazaalı olduğu savunması bu dava içerisinde dinlenemez.(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/07/2001 gün ve 2001/6-577-575 sayılı kararı) Konut ihtiyacına dayalı davalarda ihtiyaçlının kirada oturması ihtiyacın varlığı açısından yeterlidir. Davacının kirada oturduğu iddiasının aksi davalı tarafından kanıtlanamadığına göre ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kabulü ile davalının kiralanandan tahliyesine karar vermek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenlerle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA ve istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 13/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, iktisap ve ihtiyaç nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili, dava dilekçesinde; Müvekkilinin davalının kiracı olduğu taşınmazı 10/01/2013 tarihinde satın aldığını, konut ihtiyacı içinde bulunan aile fertlerine söz konusu taşınmazı tahsis etmek istediğini, taşınmaza ihtiyacı olduğunun davalıya 04/02/2013 tarihli ihtarname ile bildirildiğini, ihtarnamenin 05/02/2013 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen tahliye etmediğini belirterek davalının kiralanandan tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları, davacının kardeşinin eşinden boşandığını, dava konusu taşınmazda davacının kardeşinin oturacağını beyan etmişlerdir. Mahkemece, ihtiyaç iddiasının samimi olduğu ve halen devam ettiği belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanun’unun 351. maddesinde “Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Yine 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’unun 364/1. maddesinde “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür. “denilmektedir.
Somut olayda; Davacı kardeşinin ihtiyacı için kiralanın tahliyesini istemiştir. TBK.nun 351. maddesinde, kanun gereği bakmakla yükümlü olunan kişiler için ihtiyaç sebebiyle dava açılabileceği belirtilmiş, TMK.nun 364. maddesinde ise kardeşlerin nafaka yükümlüsü olduğu kabul edilmiştir. Bu nedenle, TMK.nu hükümleri gereğince bakmakla yükümlü olunan kardeşin ihtiyacı için dava açılabileceği kabul edilmelidir. Ancak, Mahkemece davacının kardeşi ihtiyaçlının, adına kayıtlı taşınmaz bulunup bulunmadığı davacının yardımına ve kiralanana ihtiyacı olup olmadığı üzerinde durulup gerekli araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, işyeri ihtiyacı nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne, davalının tahliyesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilinin sahibi bulunduğu şirkete gelen malların şirket içindeki iş hacmi nedeniyle işyerinin yetersiz kalması sebebiyle başka bir deponun kiralanması zorunluluğunun doğduğunu, dava konusu taşınmaza müvekkilinin ihtiyaç duyduğunu ileri sürerek, davalının dava konusu taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin 01/09/2013-01/09/2014 tarihleri arasında bir yıllık kira bedeli olan 2.505,00 TL’sini davacının sahibi olduğu P. T.Ltd. Şti hesabına 06/09/2013 tarihinde gönderdiğini, davacının kira parasını kabul ettiğini, bu durumda davacının bu dönem için tahliye davası açma hakkının kanunen olmadığını, davanın süresinde açılmadığını, ayrıca davacının bizzat kendisinin bu gayrimenkule ihtiyacı olmadığını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere göre davacının dava konusu depoya ihtiyacı olduğu, ihtiyaç iddiasının samimi olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
TBK’nun 350.madde kapsamına göre; bir kişi kendisi eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin ihtiyacını gerekçe göstererek tahliye isteyebilir. Gerçek kişilerin kendi mülklerini şirket ihtiyacı nedeniyle tahliye ettirebilmeleri mümkün değildir. Tüzel kişiler ancak kendilerine ait kiralananı kendi ihtiyaçları için tahliye ettirebilirler.
Olayımızda davacı vekili dilekçesinde açıkça müvekkilinin sahibi bulunduğu şirkete gelen malların şirket içindeki iş hacmi nedeniyle işyeri yetersiz kaldığından, iş bu dükkanın müvekkilinin ortağı olduğu işyerinin depo ihtiyacı için kullanılacağını bildirmiştir. Bu durumda ihtiyaçlının gerçekte davacı A.. M..’ın ortağı ve şirket yetkilisi olduğu P.Tarım Ltd. Şti. olduğu, bu şirketin depo ihtiyacı için dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tahliye sebebi olarak gösterilen ihtiyacın, gerçekte davacıya ait olmayıp, davacının ortağı olduğu şirkete ait olduğu belirlendiğinden ve gerçek kişinin şirket ihtiyacı nedeniyle dava açması mümkün olmadığından davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 05/10/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Özet: İhtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. Kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Davacı vekili, taraflar arasında 01/10/2011 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi bulunduğunu, davalıların bu sözleşmeye dayalı olarak davacıya ait konutta kiracı olduklarını ancak müvekkilinin ağır rahatsızlıkları nedeniyle hastaneye bağımlı yaşadığını ve evinin bulunduğu Beylikdüzü adresinden tedavi gördüğü hastanelere ulaşımın zor olduğunu bu nedenle kiralanan taşınmaza ihtiyacı olduğunu belirterek davalıların taşınmazdan tahliyelerine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, zaruri ve samimi ihtiyaç nedeniyle davanın kabulü ile tahliyeye karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
6098 sayılı TBK.’nun 350/1. maddesi hükmüne göre ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. TBK.’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Olayımıza gelince; Taraflar arasında düzenlenen 01/10/2011 başlangıç tarihli 1 yıl süreli kira sözleşmesi hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı kiraya veren, 30/12/2013 tarihinde keşide ettiği, 31/12/2013 tarihinde muhataplarınca tebliğ olunan ihtarname ile ihtiyaç iddiası ve tahliye istemini bildirerek 29/04/2014 tarihinde işbu davayı açmıştır. Ne var ki davaya dayanak teşkil eden ihtar, sözleşmenin 01/10/2013 tarihinde aynı koşullarla bir yıl yenilenmesinden sonra gönderildiğinden ancak 01/10/2014-01/10/2015 kira dönemine ilişkin hüküm ifade etmektedir Açıklanan bu olgu karşısında erken açılmakla süresinde olmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kiralananın tahliyesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Özet: Kira tespit davaları BK 345 gereğince yeni dönemin başlangıcından en geç otuz gün önceki bir tarihte açıldığı halde, ihtiyaçtan tahliye davaları sözleşmenin bitim tarihinde açılır. Sözleşme bitmeden otuz gün önce açılan ihtiyaçtan tahliye davasında Mahkemenin BK 350 gereğince süre yönünden davanın reddine karar vermesi gerekir.
Dava, mesken ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı ile davalı arasında düzenlenen 01.07.2012 başlangıç tarihli yazılı kira sözleşmesinin varlığı, taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Ancak, yazılı kira sözleşmesinde sözleşme süresinin ne olduğu belirtilmemiş ise de mahkeme gerekçesinde yazılı sözleşmenin bir yıl süreli olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda mahkemenin kabulü olan bir yıllık süreye, davacı tarafça hüküm gerekçesi temyiz edilmeyerek, davalı tarafça da bir yıllık süreye yönelik açıkça temyize gelinmediğinden, davaya dayanak yazılı sözleşmenin 01.07.2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli olduğunun kabulü gerekir.
6098 sayılı TBK.’nun 350/1. maddesi hükmüne göre ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. TBK.’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenebilmesi için öncelikle kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin ve süresinin bilinmesi zorunludur. Davacının bildirdiği bu tarihlere davalı karşı çıkarsa uyuşmazlığın tarafların gösterecekleri tanık dahil bütün deliller toplanarak bir hadise olarak çözüme kavuşturulması gerekir.
Olayımıza gelince; Davaya dayanak yazılı kira sözleşmesi 01/07/2012 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli olduğuna göre, taraflar arasındaki sözleşme yıldan yıla yenilenerek, davanın açıldığı 23/06/2015 tarihine nazaran 01/07/2015 tarihinde dönem sona ermiştir. Bu durumda dönem bitmeden 23/06/2015 tarihinde açılan dava süresinde değildir.
Davacı tarafça keşide edilen 28.05.2015 tarihli tahliye iradesini bildirir ihtarname var ise de, bu ihtar 01.07.2015-01.07.2016 kira dönemi için süre koruyucu niteliğindedir. Bu durumda mahkemece davanın sözleşme süre bitimini beklenmeden açılması sebebiyle süre yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek tahliye kararı verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
Uyuşmazlık işyeri ihtiyacı nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Türk Borçlar Kanununun 350/1 ve 351. maddesine göre işyeri ihtiyacına dayalı olarak açılan tahliye davalarında ihtiyaçlının kirada olması halinde ihtiyacın varlığının kabulü için ihtiyaçlının ya tahliye tehdidi altında bulunması veya kiralananın yapılacak iş için daha üstün nitelikte olması, en azından halen iş yapılan yerle eşdeğer nitelikte bulunması gerekir. Eşdeğerlik durumu varsa mülkiyet hakkına üstünlük tanınmalıdır. Bu iki halden birisinin varlığı ihtiyacın kabulü için yeterlidir. Her iki halin birlikte olması gerekmez. Tahliye tehdidinin varlığı davacı tarafından ileri sürülmemiş ise mahkemece kendiliğinden nazara alınamaz. Oysa kiralananın halen iş yapılan yerden üstün olduğu ileri sürülmemiş olsa bile ihtiyaç iddiasının içinde bu husus da mevcut olduğundan mahkemece uzman bilirkişi aracılığıyla keşif yapılarak kıyaslama suretiyle bu hususun belirlenmesi gerekir.
Olayımıza gelince; Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkilin davalının kiracı olarak bulunduğu işyerini, 16.01.2013 tarihinde satın aldığını ve müvekkilinin muhasebecilik işini kiracı olarak bulunduğu taşınmazda yürüttüğünü, davalıya satın alma ve ihtiyacını bildiren 25.01.2013 keşide tarihli ihtar gönderdiğini belirterek kiralananın işyeri ihtiyacı nedeniyle tahliyesini talep etmiştir. Mahkemece yerinde yapılan keşifte bilirkişiler kiralanan ile ilgili değerlendirmeler yapmış, keşif zaptına göre davacının kirada iş yaptığımuhasebe bürosuna da gidildiği halde raporlarında kirada faaliyet gösterilen bu yer ile kiralananda üstünlük vasfı yönünden bir değerlendirmede bulunmamışlardır. Bu nedenle yukarıda yazılı ilke kararında açıklandığı şekilde bilirkişilerden ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
TBK’nun 310. maddesi gereğince kiralananın mülkiyetinin kiralayan malik tarafından üçüncü kişiye devri ile birlikte, kiralayan ve kiracı arasındaki kira sözleşmesi tüm hak ve borçları ile birlikte yasa gereği kendiliğinden yeni malike geçer.
Davacı, davalının halen kiracı olarak kullandığı dava konusu taşınmazları, kiraya veren … ‘dan 08.12.2014 tarihinde satın aldığını, davalı şirkete … Noterliğinin 29.12.2014 tarihli ve 18297 yevmiye nolu ihtarnamesini göndererek yeni malik olduğunu ve taşınmazdaki dükkanları işyeri olarak kullanacağını bu nedenle de eski malik ile davalı şirket arasında yapılan kira akdinin yenilenmeyeceğini bildirdiğini ancak davalı tarafından tahliye edilmediğini ileri sürerek, davalının dava konusu taşınmazdan tahliyesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının talebinin haksız ve yersiz olduğunu, davacının başkaca taşınmazlarının bulunduğunu, bu taşınmazlara ihtiyacının olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen hüküm; davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 11.10.2017 gün, 2017/5469 Esas ve 2017/13735 Karar sayılı ilamı ile; ” Olayımıza gelince; davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.05.2010 başlangıç tarihli ve altı ay süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Dosyada bulunan tapu kaydından taşınmazın kiraya verenden satın alındığı ve davacının 1/5 paylı malik olduğu, iktisap ve ihtiyaç iddiasına binaen davalıya gönderilen ihtarnamenin ise davacı paylı malik tarafından kendi adına gönderildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda pay ve paydaş çoğunluğu tarafından ihtar gönderilmediğinden mülkiyete dayalı olarak açılan dava yerinde değildir.
Ne var ki; TBK’nun 310. maddesi gereğince kiralananın mülkiyetinin kiralayan malik tarafından üçüncü kişiye devri ile birlikte, kiralayan ve kiracı arasındaki kira sözleşmesi tüm hak ve borçları ile birlikte yasa gereği kendiliğinden yeni malike geçer. Bu durumda; önceki kiraya veren ile davalı kiracı arasında yapılan sözleşmenin 01.05.2010 tarihli ve altı ay süreli olduğu, altı aylık sürenin bitiminden itibaren sözleşmenin 01.11.2011 tarihinden itibaren yıldan yıla yenilendiği, sözleşme gereğince açılan davada davalıya gönderilen ve 31.12.2014 tarihinde tebliğ edilen ihtarnameye göre de davanın 01.11.2015 tarihinden sonraki dönem sonuna kadar açılması gerekeceği, bu nedenle de 10.06.2015 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kiralananın tahliyesine kararı verilmesi doğru görülmediği ” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına karşı davacı vekili, süresi içinde kararın düzeltilmesini istemiştir.
Yeniden yapılan inceleme sonucunda; Konut ya da çatılı işyeri niteliğindeki bir taşınmazı iktisap eden kimse dilerse eski malik ile kiracı arasında yapılmış sözleşmeye dayanarak sözleşmenin sonunda bir ay içinde, dilerse TBK’nun 351. maddesi uyarınca edinme günü de dahil olmak üzere edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla edinme tarihinden itibaren altı ay sonra ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açabilir. Davanın altı ayın sonunda hemen açılması şart olmayıp sözleşme sonuna kadar açılması mümkündür. Ancak edinmeyi izleyen bir ay içerisinde bildirimin tebliği zorunlu olup bunun sonradan giderilmesi mümkün değildir. Açılacak davada tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın varlığının kanıtlanması gerekir.
Somut olayda davacı taşınmazı 08.12.2014 tarihinde edinmiş, 31.12.2014 tarihinde davalıya ihtar tebliğ etmiş ve davayı da satın alma tarihinden altı ay sonra 10.06.2015 tarihinde açmış olmakla davanın sürede olduğu, öte yandan davaya konu taşınmaz tapuda tarla vasfıyla kayıtlı olsa da, mahkemece yapılan keşif sonucu taşınmazda binalar olduğu, davaya konu dükkanların fiilen yeni malik davacı tarafından kullanıldığı, taşınmazda paydaşlar arası fiili taksim bulunduğu, bu durumda davacının tahliye davası açması için pay ve paydaş çoğunluğu aranmayacağı ve tek başına tahliye davası açabileceği bu defaki incelemeden anlaşılmıştır.
Ancak ne var ki; davacı dava dilekçesinde; davaya konu taşınmazlara kendisinin ve çocuklarının işyeri olarak ihtiyacı olduğunu ileri sürmüş ise de; cevaba cevap dilekçesinde; oğullarının ve eşinin … Kuyumculuk …Ltd. Şti’ de hissedar olduğunu, şirketin kiralananın üstünde bulunan oteli işlettiğini, kiralanan dükkanların otelin ihtiyacı için kullanılacağını beyan etmiştir. Davacı dava konusu kiralanan dükkanları, eşinin ve çocuklarının ortağı olduğu şirketin ihtiyacı nedeniyle tahliyesini istemektedir.
Nitekim bu husus mahkemenin de kabulündedir. TBK’nun 350/1.maddesi kiralananı iktisap eden kimsenin, kendisi, eşi, alt soyu, üst soyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle tahliye isteyebileceği hükmünü içermektedir. Kanun hükmüne ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre gerçek kişi şirketin ihtiyacı nedeniyle tahliye isteminde bulunamaz. Mahkemece bu hususun değerlendirilmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairece verilen önceki bozma ilamının kaldırılarak mahkeme hükmünün açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı, dava konusu kiralananı 31.03.2015 tarihinde satın aldığını, önceki malik ile davalı arasında 01.06.2014 başlangıç tarihli kira sözleşmesi bulunduğunu, 29.04.2015 tarihli ihtarname ile kendi işyeri ihtiyacı için kullanacağını ve aylık kira bedelinin 2.000.-TL olarak bildirdiği hesap numarasına ödenmesi hususunu ihtar ettiği halde ve sekiz aydır kira bedellerini ödemediğini ve kiralananı da tahliye etmediğini belirterek davalının kiralanandan tahliyesine ve 16.000.-TL kira bedelinin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın süresinde açılmadığını, ihtiyaç iddiasının samimi olmadığını ve talep edilen aylık kira bedelinin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın ihtar sürelerine uyulmadan açıldığı gerekçesiyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının tahliye hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Konut ya da çatılı işyeri niteliğindeki bir taşınmazı iktisap eden kimse dilerse eski malik ile kiracı arasında yapılmış sözleşmeye dayanarak sözleşmenin sonunda bir ay içinde, dilerse TBK.’nun 351. maddesi uyarınca edinme günü de dahil olmak üzere edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla edinme tarihinden itibaren altı ay sonra ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açabilir. Davanın altı ayın sonunda hemen açılması şart olmayıp sözleşme sonuna kadar açılması mümkündür. Ancak edinmeyi izleyen bir ay içerisinde bildirimin tebliği zorunlu olup bunun sonradan giderilmesi mümkün değildir. Açılacak davada tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın varlığının kanıtlanması gerekir.
6098 sayılı TBK’nun 350/1. maddesi hükmüne göre ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. TBK’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Somut olayda; önceki malik ile davalı arasında imzalanan ve taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan kira sözleşmesi 01.06.2014 başlangıç tarihli ve oniki ay sürelidir. Davacı dava dilekçesi ile ihtiyaç nedeni ile tahliye talebinde bulunmuş olup, 29.04.2015 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile ihtiyaç iddiasını ve tahliye istemini davalıya bildirmiştir. Bu itibarla ; işyeri ihtiyacı sebebi ile kiralananın tahliyesi istemini içeren ihtarın davalıya 05.05.2015 tarihinde tebliği ile 01/06/2015-01/06/2016 tarihleri arasında ihtiyaç sebebine dayalı tahliye davası açma süresi korunmuş olup, davacı tarafından 06.11.2015 tarihinde açılan dava süresinde olduğundan mahkemece işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile tahliye isteminin reddine karar verilmesi doğru değildir.
Dava, konut ihtiyacı nedeniyle tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6098 sayılı TBK.’nun 350/1. maddesi hükmüne göre ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu Kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. TBK.’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenebilmesi için öncelikle kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin ve süresinin bilinmesi zorunludur. Davacının bildirdiği bu tarihlere davalı karşı çıkarsa uyuşmazlığın tarafların gösterecekleri tanık dahil bütün deliller toplanarak bir hadise olarak çözüme kavuşturulması gerekir.
Olayımıza gelince; taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu olmayan kira sözleşmesi 01.07.2012 başlangıç tarihli ve 1 yıl sürelidir.6098 sayılı TBK’nun 347/1.md.si gereğince konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı belirli süreli sözleşmenin süresinin bitiminden en az 15 gün önce bildirimde bulunmadıkca sözleşme aynı koşullarla 1 yıl için uzatılmış sayılır.Bu durumda 01.07.2012 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin 1 yıl olan süresinin bitimi ile sözleşme 1’er yıllık sürelerle yenilenerek davanın açıldığı tarihe nazaran 01.07.2014 tarihinde sona ermiştir.Bu durumda 18.07.2014 tarihinde açılan dava süresinde olduğu halde yanılgıya düşülerek davanın süreden reddine karar verilmesi doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
Özet: İhtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir.
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar, davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
6098 sayılı TBK.’nun 350/1. maddesi hükmüne göre ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak tahliye davalarının belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde bu kanunun 328. maddesinde fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açılması gerekir. TBK.’nun 353. maddesi uyarınca kiraya veren, daha önce veya en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse dava, bildirimi takip eden uzayan bir kira yılı sonuna kadar açılabilir. Dava açma süresi kamu düzenine ilişkin olup, davalı ileri sürmese bile mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Davanın süresinde açılıp açılmadığının belirlenebilmesi için öncelikle kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin ve süresinin bilinmesi zorunludur. Davacının bildirdiği bu tarihlere davalı karşı çıkarsa uyuşmazlığın tarafların gösterecekleri tanık dahil bütün deliller toplanarak bir hadise olarak çözüme kavuşturulması gerekir.
Olayımıza gelince; Taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan kira sözleşmesi 01/11/2011 başlangıç tarihli ve 2 yıl sürelidir. Kiracı kira sözleşmesinin 2 yıl olan süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadığından kira sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 347.maddesi uyarınca aynı koşullarla bir yıl uzayarak 01.11.2014 tarihine kadar devam etmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 353.maddesi uyarınca kiraya veren bu tarihten önce 09.10.2014 keşide, 15.10.2014 tebliğ tarihli ihtarname ile dava açacağını davalıya bildirdiğine göre, bildirimi takip eden uzayan kira yılı sonu olan 01.11.2015 tarihine kadar dava açma süresini koruduğundan 25.12.2014 tarihinde açılan dava süresindedir. Mahkemece davanın esastan incelenmesi gerekirken süresinde açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.